Avrupa Belçika Brugge Faydalı Bilgiler

Brugge'e Nasıl Gidilir

Brugge kentine Belçika’nın başkenti Bruksel’den ulaşmak çok kolay.Biz Pegasus ile Bruksel’e gitmiş ve öğlen saatlerinde havaalanına inmiştik. Asıl hedefimiz Brugge’dü ancak akşam treni bulduğumuz için Bruksel’i de yarım gün gezme fırsatı bulduk.

Brugge’den önce mini Bruksel seyehati yapmak için, Bruksel Uluslarası Havaalanının hemen alt katında bulunan tren istasyonundan Bruksel Merkez İstasyonu’na(Centraal Gar) giden trene binebilirsiniz.Biletler ve zaman çizelgesi http://www.belgianrail.be/en/Default.aspx adresinden incelenebilir. ,

Ortalama her saat başında bir tren var ve yolculuk 1 saat ile 1 saat 15 dk arasında sürüyor. Bilet fiyatları da tek yön 13,5 EUR civarında. 25 yaşın altındakilere %50 indirim var.

 

Brugge’e giden tren genellikle önce Ghent’te duruyor. Gezi için Ghent de güzel bir alternatif bu arada.

Merkez  istasyon gerçekten de Brüksel’in merkezinde. İstasyonda bulunan bilet gişelerinden Brugge trenine biletinizi aldıktan sonra Brukseli gezmek mümkün.

İstasyonun hemen dşından kalkan Hop On Hop Off otobüsler kısa bir gezi için kolay bir alternatif. Ayrıca istasyonun hemen çevresinde Bruksel’in eskiden kalan tek merkezi de kolay ulaşılabilir mesafede.

Ayrıca meşhur İşeyen Çocuk heykeli ile çikolatacılar da yakınlarda.

Ancak benim Bruksel’e merakım yok veya Bruksel’i sonradan gezeceğim diyorsanız da Brugge’e gitmek için bu defa trenden Bruksel Midi/Zuid istasyonuna gidebilirsiniz. Buradan yapacağınız aktarma ile daha kolay bir şekilde Brugge’e ulaşabilirsiniz.

Hakkımızda Eren Evren

Eren Evren, İzmir ve İstanbul'da serbest avukatlık yapmakta ve bir avukatlık ofisini yönetmektedir. Boş zamanlarında gezi yazıları okumakta ve uçak bileti fırsatlarını kovalamaktadır. Bulduğu her fırsatı yurt dışında gezerek değerlendirmektedir.

Web Site Facebook Twitter Instagram Google Plus YouTube

7 Yorum

  1. aralık 2013' te oralardaydım. insan gezerken şaşkınlaşıp bir şey anlamıyor ama ülkeme döndüğümde "ben rüyada mıydım?" hissiyatına kapıldım. sokak çalgıcıları bizim meşhurlara bin basar ses kalitesinde, dilencilerin yanlarında illa ki köpekleri var ve hem köpekleri çok temiz, hem de bizdekiler gibi sırnaşık para istemeyip bir de bir şey vermeseniz bile teşekkür ediyorlar, sokaklarda tükürük görmedim, metrolarda pek çok neşeli insan ve kahkahalar vardı, bizdeki somurtuk insanların aksine…saçını yeşile boyamış genç bayana kimse acaip gözlerle bakmıyordu. ayakkabılarının renkleri değişik, tek eş giymiş gibi duran genç kızı da kimse bakışlarıyla yormuyordu, özgürdü insanlar…noel arifesiydi, kalabalıkta da yürümesini biliyorlar, itiş-kakış yoktu, kimse ayakkabılarıma basmadı, kavgalı-küfürlü ortama denk düşmedim, çikolata dükkanlarını anlatmaya kelimeler yetersiz kalır, hele neuhaus' un çikolata fabrikasında bedavaya tattırılan çikolata nümunelerine türk zihniyetiyle yaklaşıp avuçlarca yiyerek nerdeyse şeker komasına girip bir de çevrede su bulamayınca çektiğimiz ezayı anlatabilmek mümkün değil. o fabrikada bir türk bayan çalışıyor ve size ucuz metal çikolata kutusu bulmada sonsuz yararı olabilir. sokakta hiç kedi görmedim, esasen bir evin penceresinden tesadüfen içerde 2 kedi görmesem hiç olmayacağına bile inanabilirdim. başıboş çaresiz köpek de görmedim, hepsi sahipli ve tasmalı. dükkanlara rahatlıkla girebildikleri gibi, bazı mağazalarda kıyafetlerin arasında yerde köpekler için bırakılmış kuru mama ve su gördüm. hatta dönüşte kimseyi inandıramam diye resmini de çektim. sokak lambalarının olmadığı her yerde tek kişi bile olsanız onca arabanın size anında durup yol vermesi olağanüstüydü, ülkemde bana ait olması gereken kaldırımlar bile artık bana ait değilken…sabaha karşı pencereden dışarıya bakarken o alacakaranlıkta kırmızı ışıkta arka-arkaya durup yeşil lambayı bekleyen İKİ TAKSİ beni iyice kopardı, uzaydayım hissine kapıldım. arkadaki taksi öndekine korna çalmıyordu ve ortalıkta kimse yoktu yaya adına…mağazalarda çalışanlar kendi aralarında sohbet edip sizi görmezden duymazdan gelmiyordu bizdeki gibi, aksine hepsi muazzam ilgileniyor sizinle ve mamullerini anlatmaktan asla yorulmuyor, bunu zevkle yapıyorlardı. ben doyamadım açıkçası, aklım kaldı oralarda. AVRUPA BİZDEN ÇOK FARKLI…mağazalar, markalar, alışveriş merkezleri vs…sanki yarışabilirmişiz gibi ama ya İNSAN FAKTÖRÜ????…yakınlarından geçemiyoruz, kimse kusura bakmasın. zaten daha dönüşte uçakta kendinize geliyorsunuz, sürekli sızlanıp "anneeeee anneeeee" diye sürekli bağrışan türk çocuklarını gördüğünüzde umudunuzu yitiriyorsunuz, orda bir dolu çocuk vardı ama seslerini duyamadım. yanlış mı yetiştiriyoruz acaba?.bu, çocukluktan itibaren aşırı bağımlılık iyi bir şey midir?.genç evliler çoktu ve ikişer çocuk gördüm genelde yanlarında ve de genç babalar çocuklarını annelerine yüklememiş, paylaşım yapmışlardı. çoğu bebek arabasını süren onlardı, zevkle izledim. tadı damağımda kaldı bu gezinin…

    1. Nilgün Hanım, yorumunuzu okuduğumda acaba bu yorumu ben mi yazdım diye bir an için düşündüm. Avrupa'nın medeni ülkelerinde ne hissediyorsam siz de onu yazmışsınız. Ancak Türkiye'nin ve bizim insanlarımızın da Avrupalılar'da olmayan çok önemli bir özelliği var, o da kendinizi asla toplum içinde yalnız hissetmezsiniz. Örneğin Bruksel'de yere düşseniz, insanlar korkar ve etrafınızdan dolanıp geçerler. Paris'te saat 18:00'da acil bir ihtiyaç için mağazaya girseniz, mesai saati doldu diye sizi dışarı çıkartırlar vs. vs. Bu sebeple bizlerin Yurtdışında yaşaması da çok zor. Alışkın değliiz. Ancak oradaki düzen ve bireylere saygı da bambaşka

      1. BENCE YERE DÜŞMEYİN DERİM.TEK OLUMSUZLUĞU BU OLSUN MEDENİYETİN. TÜRKİYE DE YERE DÜŞENİ KALDIRIP BİR DAHA DÜŞÜRÜRLER. BU DURUM BÖYLECE ALIŞKANLIK HALİNİ ALIR…

    2. üzülerek hassasiyetle okudum ve bir daha okudum…tur satmaya çalışan bir satış temsilcisi olduğunuza inanmak istedim…uzulerek söyleyebilirimki muhtemelen hayatınızda ilk defa yurt dışına çıktınız …bürüksel bu methiyeleri hak etmediği gibi eleştirilebilir onlarca tarafı var…trafik için uygulanan ağır cezai müeyyideler nedeniyle sürücülerin göstermiş olduğu zoraki hassasiyet, banliyölerde yarım ekmek köfte için adam kesen serserilerin varlığını yoksun kılmaz, hafife aldırmaz,…değerli hanım efendi kuzey amerikadan asyaya kadar 20 ye yakın ülkeye gittim.New york ta 4 yıl yaşadım.. delisi dolusuyla ülkem gibisi yok aldatıcı güzelliklere aldanmayın,amsterdamdamdaki sokak ortasında kururlu soyunma kabinini andıran susuz pis kokan tuvaletlerden bahsedin 3 euro ya satılan ufak sulardan bahsedin,,otopark için ödenen fahiş ücretlerden bahsedin,,uzatılabilecek bu listeyi burda nihayetlendirip bu vatanı bize armağan eden başta çanakkalede yatan onlarca kefensize bir fatiha ve rahmet okuyorum bence sizde öyle yapın….saygılar

    1. Sn Erol;
      Her ne kadar yurtdışında da çok gezseniz ülkemizi olduğundan fazla göstermişsiniz, bizim ülkemizde de düşeni artık çoğu insan görmemezlikten geliyor. Tuvaletler için biz de de çoğu yerde durum aynı …
      Bizde hasbelkader 5-6 avrupa şehri (Barselona, viyana,Roma ,Prag vs) ile balkanların tamamı, Hindistan ve Yunan adalarına gittik. Nilgün Hnm eksik bile söylemiş bence..
      Ülke her geçen gün insanlık adına geriye giderken kendimizi dev aynasında görmeyelim. Gerekirse fahiş trafik cezaları ödeyelim ama birbirimize saygı duymayı öğrenelim… Çocuklara İstanbul a gelince yeşilde bile karşıya dikkatli geçin demekten bıktık….
      İnşallah kendi değerlerimizi (eldeki) kaybetmeden onların güzelliklerini de alırız…
      Brugge de hayran oldum, inşallah bu sene gideceğim…

Bir cevap bırakın

E-posta adresiniz asla paylaşılmayacaktır.Gerekli alanlar işaretlendi *